PCLioN FC

Ağustos 31, 2009

Ankaraspor 0-2 Galatasaray

Filed under: Galatasaray, Süper Lig — pclion @ 8:35 pm

Ayhan Akman’ın yokluğu takımı fazlasıyla zorladı maç boyunca, duran topla golü bulana kadar istediği oyunu ortaya koyamadı Galatasaray. Harry Kewell’ın geçen sezon başta Olympiakos maçından hatırladığımız ‘Metin Oktay golleri‘ne devam etmesi maçı çözen ana unsur. Skor rahat ve net gözükse de Galatasaray’ın mucizevi bir oyun ortaya koymadığını, sistemini yeni yeni oturtmaya çalışan bir takım olduğunu gözler önüne serdi bu maç.

Ligin ilk maçında kısa dönemde takımda gördüğümüz düşüşü iyi etüd etmiş Jurgen Rober, Galatasaray’ı zorlayacak bir dizi tedbir almış. Bunların en önemlisi ve zorlayıcı olanı defansı öne kurup Baros’un arkasındaki hücum üçlüsünü dar alana hapsetmek olmuş, gördüğümüz kadarıyla gayet de iyi işledi bu taktik. Galatasaray uzun süre bir antitez geliştiremedi bu hamleye. İlk yarıdaki dişe dokunur tek pozisyon olan Elano’nun kaleye attığı şut hariç etkin olamadı Galatasaray. Keita’nın iştahı ve enerjisi olmasa topu da ayağında tutmakta zorlanabilirdi takım. Keita’nın sorumluluk alma güdüsü ve iştahı gerçekten önemli, takım sıkıştığında anahtar görevi görüyor sağ kanat. Bugün Ayhan’ın yokluğunda öne iletilemeyen toplar, Arda’nın düşen etkinliği, Elano’nun takıma uyum gösterememesi ilk yarıda bütün sorumluluğu Keita’nın üzerine yıktı neredeyse.

Beni esas şaşırtan öndeki arızadan çok belki de defansta en çok güvendiğimiz bölge olan sol tarafın Ankaraspor için bir madene dönüşmesi oldu. Hakan Balta gibi bir oyuncu nasıl bu kadar çok yer kaybeder, anlamak güç. Kayserispor maçında da bir-iki kez görmüştük bunları, milli maç arasından önce hiç iyi haberler değil bunlar. Ankaraspor da gerçekten iyi işledi orayı. Sabri defansif bilgisi ve becerisi kısıtlı bir oyuncu ancak o son maçlarda elinden gelenin en iyisini yaparken Hakan’ın bu kadar açık vermesi benim için bir sürpriz açıkçası. Bakalım ara ona nasıl gelecek?

Öndeki arızaların bu kadar ayyuka çıkmasının sebebi Ayhan Akman’ın oyunu kadar Mehmet Topal’ın sisteme uyumsuzluğu olsa gerek. Mehmet Topal formda olduğu zaman gerçekten üst düzey bir orta saha oyuncusu ancak formsuzluğu da hiç çekilmiyor hani. Bir an önce toparlansa iyi eder, yoksa formasına talip olan çok oyuncu var. Mustafa Sarp ve Ayhan Akman bu kadar formdayken, Barış Özbek kenarda bekliyorken sonsuza kadar bu şekilde devam etmez, onun da bir adım öne çıkması gerekiyor artık.

Ankaraspor’a dönelim. Birleşme, başkan değişimi derken geçtiğimiz transfer dönemlerindeki aktif politikasını bu dönem göremesek de Özer ve Erhan’ın İstanbul’a gönderilmesi karşılığında takıma katılan Aydın Karabulut ve İlhan Parlak’ın ilk 11’de yer bulması gözlerden kaçmıyor. Aydın zaten lig başladığından beri her maçta 90 dakika forma bulan oyunculardan birisi oldu, tıpkı Çek stoper Brabec gibi. Slavia Prag’dan serbest kalan 32 yaşındaki Brabec faydalı bir oyuncu görüntüsü verdi bana, defansı fazlasıyla derli topluydu Ankara’nın. Hatta ileri çıkışlarından birinde az kalsın golü atıyordu, önce Leo, sonra Brabec’in topu yönlendirememesi Galatasaray kalesini korudu. Ankaraspor’un düşmesi bekleniyor ancak Ankaragücü’ne kadronun kilit elemanları gitmezse bence bu Ankaraspor rahatlıkla kalır ligde.

Son olarak oyuncu değişiklikleri üzerine bir şeyler söyleyebiliriz, hepinizin dikkatini çekmiştir zaten. Frank Rijkaard sağ, sol ve merkez forveti değiştirerek bu hattı son 20 dakikada Kewell-Nonda-Aydın ile oluşturdu. Şu ligde kaç takım böylesine radikal bir değişikliği hiç zorlanmadan yerine getirebilir? Galatasaray bu anlamda rakiplerinden farklı bir özellik taşıyor. Caner Erkin’in takıma adaptasyonundan sonra onu da sol bekte Hakan’ın arkasını tutması kadar sol önde göreceğiz, tahminim o yönde. Aydın Yılmaz’ın geçtiğimiz sezonlardaki futbol zekasından yoksun denemeleri yerini gittikçe daha verimli setlere bırakıyor, bu çok sevindirici bir gelişme. Attırdığı gol ön plana çıkıyor belki ama 1-0’dan hemen sonra Kewell’a kestiği paralel top bence daha ümit vericiydi benim gözümde.Milli maç arasında takım dinlenme ve yeni setler üzerine çalışma fırsatı bulacak, bu ilk periyodu 4 lig galibiyetiyle bitirmek de işin ekstrası oldu. Yarın transferin son günü, o tarafı toparladıktan sonra milli takıma dönecek gözler. Bu Çarşamba ‘Yenilsen de Yensen de’ yok, Galatasaray hakkında bir şeyler dinlemek isterseniz Galatasaray TV ekranlarına bekleriz efendim. Yukardaki kare ise maç içinde eminim dikkatinizi çekmiştir, özellikle Baros’un Powerade kapağını sökme girişimi babamla beni baya güldürdü. Fotoğraf sevgili Zoban’dan…

Caner Erkin Galatasaray’da

Filed under: Galatasaray, Transfer — pclion @ 10:07 am

Bu transfer çılgınlığı bundan 1-2 sene önce yaşansa şüphesiz en sükseli transferlerden birisi Caner Erkin olacaktı, bugün ise bonservis bedeli ödemeden 1 yıllığına kiralık olarak kadroya kattı Galatasaray Caner Erkin’i. Nerden bakarsanız bakın, çok faydalı ve doğru bir yatırım. Galatasaray yönetimi pastanın üstüne kirazı koymuş oldu bana göre bu transferle. Bonservis opsiyonu da Galatasaray’da ayrıca. Konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde bir değerlendirme yapmış, fazlası imzadan sonra demiştik. Gün içinde daha fazlası burda olacak, şimdilik blog arşivinden iki yazının linklerini koydum bir şeyler okumak isteyenler için.

Caner Erkin & Galatasaray
Rusyadaki Yabancı Sınırı & Bizimkiler

Ağustos 30, 2009

Tuncay Şanlı, Sinan Kaloğlu & Çağdaş Atan

Filed under: Avrupa Futbolu, Türk Futbolu, Transfer — pclion @ 11:30 am

Tuncay’ın Middlesbrough’da kalması gündeme geldiğinde Avrupada oynayan kaç Türk oyuncumuz var diye sayarken sürekli atladığımız isimler oldular Sinan Kaloğlu ve Çağdaş Atan. İsteyince Avrupada forma giyilebildiğini, Avrupa’nın Liverpool, Milan, Barcelona’dan oluşmadığını, her oyuncunun istediği zaman yeteneklerine uygun bir ligde gayet de oynayabileceğini bizlere gösteren bu oyunculara haksızlık yaptığımızı düşünüyorum, başlıkta yer almalarının temel sebebi bu. Hatta NTV’deki programda biz de yapmıştık bu hatayı yanılmıyorsam, aklıma gelmişken sezarın hakkını sezara vereyim.

Esas konumuz Tuncay Şanlı’nın Stoke City’ye transferi elbette. Fenerbahçe’ye döneceği hakkında büyük beklentiler vardı Fenerbahçe kanadında, bu transferin gerçekleşmesi öncelikle onları hayal kırıklığına uğratmış olsa gerek. Yurt sathında bu transferin olumsuz tarafından okunmasını da temel olarak buna bağlayabiliriz. Stoke City belki Tuncay’ın kariyeri açısından ileriye bir adım olmamış olabilir ancak abartıldığı gibi geriye bir adım da değil asla. Premier Ligde düzenli forma bulmaya devam edeceği bir takıma gitti Tuncay. Daha iyi bir takıma gidebilir miydi, bence gidebilirdi ancak burda problem Tuncay’dan çok M’Boro’nun yaz dönemi başındaki tavrı etkili oldu. Premier Ligi az çok takip eden kaç kişi Tuncay’ın bir Aston Villa’da, bir Fulham’da şans bulamayacağını söyleyebilir? Ya da şöyle söyleyeyim, bence kadro kalitesi arasında büyük bir uçurum olmayan Blackburn Rovers’a gitse Türkiye’deki algı yine aynı şekilde mi olacaktı?

Rıdvan Dilmen’in “Tuncay’ın maçlarını seyretmeyeceğim.” demesi de bundan aslında, Stoke City isminin ona fazla bir şey ifade etmemesinden. Bu takımların bizim İstanbul takımları kadar bütçeleri var, stada giden taraftarları bizimkilerden fazla, televizyonlardan çok daha büyük kitlelere ulaşıyorlar. Tüm bunları geçelim hatta, orası Premier Lig yahu. Adam Manchester United’la, Chelsea’yle, Arsenal’le, Liverpool ile oynuyor, orada kalma şansı varken niye Türkiye’ye geri dönmelidir Tuncay, birisi bana bunu açıklayabilir mi? Tamamen ülke içi çıkar çatışmaları sebebiyle alınmış garip bir tavırdır Tuncay’a takınılan, başka bir şey değil. Varsın bir oyuncumuz da İngiltere’nin orta sıra takımlarında oynasın, her alanda başa güreşiyormuşuz da Tuncay bu yazılı olmayan kuralı bozmuş gibi davranmanın alemi yok. Tuncay’ı Liverpool’da izlemek istiyorsak Fenerbahçe’den M’Boro’ya geçtiği yaşta M’Boro’dan Liverpool’a geçmesi gerekiyor. Bunu anlayabildiğimiz gün belki bir şeyler değişir.

Sinan ve Çağdaş dedik, adları geçmişken ufak da olsa değinmek lazım. Sinan Kaloğlu geçtiğimiz gün Roda’ya karşı deplasmanda oynanan maçta 76. dakikada takımına beraberliği getiren golü atmış, sonra bir gol daha bulup 4-3 galip ayrılmışlar sahadan. Bochum kariyerine de iyi bir başlangıç yapmış ancak formayı daha sonra rakiplerine kaptırmıştı. Vitesse’de her maç forma buluyor neredeyse, bu şekilde devam ederse forvetlere uygun bir yapısı olan Eredivisie’de hatrı sayılır bir gol sayısına ulaşabilir. Vitesse aslında Hollanda’nın kalburüstü ekiplerinden biridir ama son sezonlarda bir düşüş içerisindeler, bu galibiyet onlar için önemliydi. Yine de ligde kalma konusunda sıkıntı yaşayacaklarını pek sanmıyorum.

Çağdaş Atan ise Cottbus’ta olduğu gibi Basel’de de düzenli forma bulan bir oyuncu haline geldi. Basel’le 7 lig maçına ilk 11’de başlamış, Bakü’yle oynanan UEFA Avrupa Ligi elemelerinde de forma bulmuş. Türkiye ligi dışında kariyer yapan defans oyuncusu sayımız çok sınırlı, bugün bile Alpay’dan başka isim saymakta güçlük çekiyorsunuz. Bu sebeple Basel’in olduğu lige bakıp Çağdaş’ın yaptıklarını küçümsememek gerek, düzenli olarak Avrupada oynayan ve bizim takımlarımız kadar takım puanı bir takım Basel. Türkiye’de yetişmiş bir oyuncunun orda oynaması da önemli. Dediğim gibi, herkesin Barcelona’da oynayamayacağını anladığımız gün Türk futbolu bir adım daha ileri gitmiş olacak…

Ağustos 29, 2009

Manchester United, Galatasaray & Eyüpspor

Filed under: Multimedia, Türk Futbolu — pclion @ 12:00 pm

Başlık biraz ilginç gelebilir, bu takımların nasıl bir ortak özellikleri olabilir diye düşününce ama resme bakınca eminim herkesin yüzüne bir gülümseme oturmuştur. Zamanında çok konuşulan bir olaydı Manchester United ve Galatasaray’ın resmi sitelerinin aynı temayı kullanması, Eyüpspor sağolsun bu konuya yeni bir açılım getirmiş. Manchester United’ın resmi sitesini tasarlayanlar, temalarının Türkiye’nin dört bir yanında kullanıldığını biliyorlar mı acaba? Warezci milletiz vesselam!

Hazır Eyüpspor’a gelmişken kadroda kimler var, kimler yok diye şöyle bir bakayım dedim ve eski Beşiktaşlı Güven Kocabal’a rastladım. Beşiktaş’ta ağır bir sakatlık geçirmiş ve gözlerden kaybolmuştu. Fazla uzağa gitmemiş anlaşılan! Bir de Ferhat Çerçi var. Kendisini FM’den mi hatırlıyorum, yoksa aklım bana Alessio Cerci’yle ilgili bir oyun mu oynuyor bilmiyorum ama bu isim de uzak gelmedi pek. Bank Asya’dan aşağısını pek takip edemiyorum açıkçası, çocukken Galatasaray sayfasından sonra açtığı ilk sayfa alt ligler sayfası olan biri olarak pek hoşlandığım bir durum değil bu. Geçtiğimiz sene Beylerbeyi’ni takip etmiştim ama o da maç maç, daha çok oyuncular bazında. Ligin geneli ve Eyüpspor hakkında bilgisi olan arkadaşlar yeri gelmişken bizleri bilgilendirebilirse güzel olur…

Ağustos 28, 2009

Panathinaikos-Galatasaray -Dinamo Bükreş-Sturm , Steaua Bükreş-Fenerbahçe-Twente-Sheriff

Filed under: Fenerbahçe, Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi — pclion @ 2:15 pm

İki takım için de sorun yaratmayacak, güç dengesi bakımından ortalama altı gruplar oldu F ve H grupları. Galatasaray hem isim hem de ülke olarak grubun lokomotifi konumunda, Fenerbahçe’nin rakipleri arasındaysa bir Hollanda ekibinin olması dışında çok dikkat çekici bir taraf yok. İki takımın da Romanya takımı çekmesi Şampiyonlar Ligindeki İspanya-İtalya eşleşmelerini hatırlattı. Gelecek sezondan itibaren geride bırakacağımız ülkelerden birisi olacak Romanya, gruplarda da puan kaptırmazsak iyiden iyiye rahatlarız bu anlamda.

Şimdi fikstürler üzerinden iki grubun da değerlendirmesini yapalım.

  • Galatasaray’ın Maç Programı
  • 17 Eylül: Panathinaikos-Galatasaray
  • 1 Ekim: Galatasaray-Sturm Graz
  • 22 Ekim: Galatasaray-Dinamo Bükreş
  • 5 Kasım: Dinamo Bükreş-Galatasaray
  • 2-3 Aralık: Galatasaray-Panathinaikos
  • 16-17 Aralık: Sturm Graz-Galatasaray

Panathinaikos, Dinamo Bükreş ve Sturm Graz. Yukarda da söylediğimiz gibi Galatasaray’dan daha üstün diyebileceğimiz bir takım yok şurda, zaten kura çekimini anlatan spiker de ilk iki torba belli olduktan sonra en zor eşleşmenin Panathinaikos-Galatasaray olduğunu vurgulamıştı. Galatasaray Avrupada son yıllarda yükselişte olan bir ekip, Frank Rijkaard’ın önderliğinde bu sene artan kadro kalitesi Galatasaray’ı en tehlikeli 2. torba takımlarından biri haline getiriyordu. Açıkçası Panathinaikos’un çıkmasına ben sevindim, Yunanistan deplasmanı da ayrıca zevkli olacaktır. Frank Rijkaard-Ten Cate eşleşmesini izlemek de işin ayrı bir boyutu, bu konu üstüne bir şeyler karalayacak arkadaşlarımız illa ki olacaktır. İlk maçta Djibril Cisse Atletico Madrid maçından dolayı cezalı olacak, bu da fikstürün bir getirisi.

3. torbadan gelecek takım ya Dinamo Bükreş ya da Dinamo Zagreb olacaktı, Romen ekibi geldi. Bu açıdan da istediğim oldu zira 4. torbadan gelecek bir Avusturya takımını Cluj ve Temeşvar’a tercih ediyordum ve Dinamo Bükreş’in gelmesi bir başka Romen takımı ihtimalini kaldırmış oldu. Hertha Berlin’den son anda yırttığımızı da söylemeliyim, ya bizim gruba ya da D grubuna gitmek durumundaydı Hertha, şans bizden yana oldu. Dinamo Bükreş yanılmıyorsam 3 sezon önce Beşiktaş’la eşleşmiş ve iç sahadaki tek maçta galip gelmişlerdi, bu sene Galatasaray’a karşı maçlarını seyircisiz oynamak zorundalar. Fikstürü beklememin en önemli sebebi buydu zira Bükreş 3. iç saha maçını seyircili oynayabiliyor, fikstür bu anlamda gayet iyi oldu. Kadrosunda tanıdık simalar bol, Galatasaray’da başarılı olamasalar da satarken para kazanabildiği ender isimlerden Tamas ve Bratu Avrupa turundan sonra kürkçü dükkanına dönmüşler. Elbette Galatasaray’da olduklarından daha tecrübeliler, onları izlemek de ilginç olacak.

Son torba ise Galatasaraylılar adına en heyecanlı geçen torbaydı. İlk üç torbaların yerleşimi sebebiyle Genoa, Cluj, Nacional ve Temeşvar’la eşleşme şansı yoktu Galatasaray’ın, geriye kalan takımlar arasında Avusturya yoğunluğu ve kalite olarak diğer ekiplerden sıyrılan bir Toulouse vardı. Kura çekimi öyle bir gelişti ki 3. torbada Hertha Berlin şansını %50’ye getiren makas bu sefer Toulouse için %33’e kadar yükseldi, neyse ki J grubuna gitti Fransız takımı. Bugün ne istesem oldu açıkçası, hatta şımarıklık yapıp Salzburg ve Sturm Graz arasında Sturm Graz tercihi bile yapmıştım, o dahi gerçekleşti.

Sturm Graz diğer iki takımda olduğu gibi Galatasaray’a çok uzak bir ekip değil. 2001 yılında Galatasaray’la beraber Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkmayı başaran diğer ekipti Sturm Graz. Sami Yen’deki maçın son dakikalarında top dolaştırılması çok konuşulmuştu, hatırlayanlarınız olacaktır. Sturm Graz o altın çağından çok uzaklarda olsa da bize bir nostalji yaptıracak ekiplerden biri. Galatasaray’ın bu gruptan 13+ puanla lider olarak çıkması gerekiyor ki bunun takım puanına katkısı da muazzam olacak. Şimdiden heyecanlandım açıkçası.

  • Fenerbahçe’nin Maç Programı
  • 17 Eylül: Fenerbahçe-Twente
  • 1 Ekim: Sheriff-Fenerbahçe
  • 22 Ekim: S.Bükreş-Fenerbahçe
  • 5 Kasım: Fenerbahçe-S.Bükreş
  • 25 Kasım: Twente-Fenerbahçe
  • 16 Aralık: Fenerbahçe-Sheriff

Fenerbahçe’nin kurası da en az Galatasaray kadar makul, belki de daha fazla. 3. torbadan gelen Twente’yi bir kenara koyarsak kağıt üstündeki en kolay kuranın geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Steaua Bükreş ve Fenerbahçe takım puanı olarak birbirlerine yakın ekipler, torba farkını ise aradaki 1.300 puan oluşturuyor. 1. torbadan denk bir takım çekmek Fenerbahçe adına olumluydu, bunun üstüne bir de averaj takımı olması muhtemel Sheriff Tiraspol geldi. Hoş, Beşiktaş tarafından elendikten sonra Beşiktaş’ın Sheriff destanı yazdığını iddia eden Doğan Medya aklımdan çıkmış değil, belki de bizim bilmediğimiz kadar kudretli bir takımdır Sheriff.

Twente’nin Sporting Lizbon maçını izlemiştim, son dakikada gol yiyerek elendiklerini. Gerçekten yazık olmuştu. Ülkesi itibariyle Avrupa kupaları kültürüne diğer ekiplere göre daha yakın bir takım Twente, ayrıca ülke puanında da birebir rakibimizdir Hollanda. Bu eşleşmede çıkacak sonuçların ayrı bir önemi var bu anlamda. Fenerbahçe’nin de Steaua Bükreş’le liderlik için çekişeceğini düşünüyorum, 3. ve 4. maç bu grubun kaderini çizer. Fenerbahçe’nin de lider bitireceğini düşünüyorum grubu…

Ağustos 27, 2009

Manu – CSKA – Beşiktaş – Wolfsburg

Filed under: Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi — pclion @ 5:15 pm

Aslında kura çekimi Beşiktaşlı arkadaşların pek beklemediği biçimde şanslı bir grubu seçerek başlamıştı Beşiktaş için ama Beşiktaş’ın son torba şansı yine devreye girdi ve bütün beklentileri alt üst etti. 4. torbadan Almanya şampiyonu çekmek, üstelik geriye çekilebilecek sadece APOEL, Zürih ve Haifa kalmışken.

Manchester United, CSKA Moskova ve Wolfsburg. Aslında geçtiğimiz senelerde Türk takımlarının karşılaştığı gruplardan çok farklı değil ve gruptan üçüncü, hatta ikinci çıkma olasılığı mevcut Beşiktaş’ın. Yine de ‘Yeni Şampiyonlar Ligi’nin nimetlerinden faydalanamayan tek 3. torba takımı olmanın Beşiktaş için iyi olmadığını söylemek mümkün. Beşiktaş bir kurayla cebindeki üçüncülüğü kaybetti ve bunu kazanmak için savaşmak zorunda kalacak. Beşiktaşlı arkadaşlarımıza Barcelona-Inter-Debrecen’li grup mu, yoksa Manu-CSKA-Wolfsburg’lu grup mu deseler ben eminim ki ilk seçeneği düşünecek arkadaşlar çıkacaktır. 4. torbadan gelen takımdan en az 4 puan alacak durumda olmalıydı Beşiktaş, şimdi bunu Almanya şampiyonuna karşı yapmak durumundalar.

Alttaki yazıda belirttiğim gibi 1. torbadan Bayern, Milan ya da İspanyollardan birini seçebilmek önemliydi zira bu Beşiktaş’ın 2. ve 4. torbadaki güçlü ekipleri pas geçmesi demekti. Bayern-Real Madrid gibi üst düzey bir eşleşme olmasına rağmen Beşiktaş’ın A grubunu seçmesini istemiştim en kötü üçüncülüğü sağlama alması adına, üzüldüm açıkçası. Sezona şimdiden iki takım kaybederek başladık ve Şubat ayına bir takımı şimdiden bırakabilmek harika olabilirdi. Rakiplerimizden Portekiz ve Hollanda’nın böyle bir takımı olduğunu da düşününce.

  • Besiktas JK – Manchester United FC
  • CSKA Moskva – Besiktas JK
  • VfL Wolfsburg – Besiktas JK
  • Besiktas JK – VfL Wolfsburg
  • Manchester United FC – Besiktas JK
  • Besiktas JK – PFC CSKA Moskva

Fikstür yukardaki gibi, benim tercih edeceğim cinsten bir fikstür değil. Son hafta içerde bir Manu maçını herkes tercih ederdi tahminim, ilk maçtan Manchester United’la girmek pek hoş değil. Zaten Salih de benzer şeyler söylemiş, şurdan okuyabilirsiniz. Yine de şöyle bir baktım da ilk üç haftadan çıkaralacak iki-üç puan bile Beşiktaş’ı son üç haftada gruptan çıkacak duruma getirebilir. Ümitleri çöpe atmamak gerek en baştan…

09/10 Şampiyonlar Ligi Grup Kura Çekimi

Filed under: Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi — pclion @ 1:00 pm

Bir Galatasaraylı olarak rakiplerinizi kıskandığınız bir gün var mı deseler kesinlikle Şampiyonlar Ligi grup kura çekiminin olduğu gün derim. Çocukluğumun ilk yıllarından beri duymaya alışkın olduğum o müzik beni etkisi altına alır, hangi grupların daha iyi olacağı, kimlerin gelebileceği hesaplarıyla en keyifli günlerimden birini geçirirdim. Bu müziği duymaya hasretiz birkaç senedir.
“Otur kemancı, bir kere de benim için çal” diyerek sanat müziği mısralarına geçiş yapmadan en iyisi torbaları değerlendirelim biz.

Pot 1 Club Coefficent
1 FC Barcelona (ESP, holders) 121.853
2 Chelsea FC (ENG) 118.899
3 Liverpool FC (ENG) 118.899
4 Manchester United FC (ENG) 111.899
5 AC Milan (ITA) 110.996
6 Arsenal FC (ENG) 106.899
7 Sevilla FC (ESP) 100.853
8 FC Bayern München (GER) 98.339
Pot 2 Club Coefficent
9 Olympique Lyonnais (FRA) 91.033
10 FC Internazionale Milano (ITA) 87.582
11 Real Madrid CF (ESP) 78.853
12 PFC CSKA Moskva (RUS) 71.525
13 FC Porto (POR) 68.292
14 AZ Alkmaar (NED) 64.826
15 Juventus (ITA) 63.582
16 Rangers FC (SCO) 56.575
Pot 3 Club Coefficent
17 Olympiacos FC (GRE) 52.633
18 Olympique de Marseille (FRA) 48.033
19 FC Dynamo Kyiv (UKR) 46.370
20 VfB Stuttgart (GER) 45.339
21 ACF Fiorentina (ITA) 42.582
22 Club Atlético de Madrid (ESP) 41.853
23 FC Girondins de Bordeaux (FRA) 40.033
24 Beşiktaş JK (TUR) 32.445
Pot 4 Club Coefficent
25 VfL Wolfsburg (GER) 21.339
26 R. Standard de Liège (BEL) 21.065
27 Maccabi Haifa FC (ISR) 17.050
28 FC Zürich (SUI) 14.050
29 FC Rubin Kazan (RUS) 9.525
30 AFC Unirea Urziceni (ROU) 8.781
31 APOEL FC (CYP) 4.016
32 Debreceni VSC (HUN) 1.633

Şampiyonlar Ligi elemeleriyle ilgili hemen her yazımızda yeni Şampiyonlar Liginin özellikle grup bölümünde çok farklı olacağını, geçtiğimiz sene 4. torbanın orta sıralarından yer alan takımların 3.torbaya, 3. torba takımlarının 2. torbaya terfi ettiğini tekrarlamıştık. Bunun bir sonucu olarak Beşiktaş son 5 yılın en düşük takım puanına sahip olmasına rağmen kuralara 3. torbada girmeye hak kazandı.

Burdan Beşiktaş adına çıkarılacak en temel sonuç şu. Beşiktaş hangi seviyede olursa olsun 4. torbadan uygun bir ekip çeker ve bu takımdan 4 puan almayı başarırsa rahatlıkla kendisini Şubat ayına taşıyacak üçüncülüğü cebine koyabilir. Yine iyi bir kurayla ikinci torba takımıyla rekabete girme şansı var ancak bunun için ecnebilerin ‘A game‘ dedikleri oyunu Beşiktaş’ın sahaya koyabilmesi gerekecek.

Peki Beşiktaş adına 1. torbadan olumlu olabilecek kuralar nelerdir? Bunların en başında Bayern’in olduğu gruba düşebilmek geliyor bence. Eğer Bayern’le eşleşirseniz sadece İngiliz ve İspanyol devlerinden kurtulmuş olmuyor, aynı zamanda 4. torbadan Wolfsburg’la eşleşme şansını da bertaraf ediyorsunuz. Beşiktaş için açık ara en talihli kura bu olur. Bayern dışında AC Milan ve Barcelona tercih edilebilir bana göre. Beşiktaş Barcelona’nın grubuna düşerse ikinci torbadan Real Madrid’le eşleşmekten kurtulmuş olacak, Milan’ın grubunda ise Inter ve Juventus’tan. Bu anlamda “1.torba kurası sadece 1.torba kurası değildir!” dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız açıkçası.

Dünkü Yenilsen de Yensen de programında da söylediğim gibi 2. torbanın en zayıf takımı açık ara Glasgow Rangers, kıyas bile kabul etmez. Bence Rangers gelmeyecek bu torbadan, o yüzden diğer makul alternatiflere de bakmak gerek. AZ Alkmaar ve CSKA Moskova Beşiktaş’a uygun birer rakip olabilir bu anlamda. İki takımın da Beşiktaş’a göre kadro kalitesi ve Avrupa tecrübesi anlamında üstünlükleri var ama bu takımlar bu sebepten dolayı 2. torba takımı zaten, daha iyileri Beşiktaş’ı sürklase edecek cinsten. Ayrıca çekilecek bir CSKA Moskova kurası 4. torbanın güçlü takımlarından Rusya Şampiyonu Rubin Kazan’ı da ihtimal dışına itmek anlamına geliyor.

Son torba ise Beşiktaş için en hayati kura anlamına geliyor. Wolfsburg herkesin dillendirdiği bir seçenek, umarım gerçekleşmez. Onun dışında Liege ve Rubin Kazan da tercih edilmeyecek ik takım gibi duruyor. İlginç gelebilir ama ben bu takımlara APOEL’i de eklemek istiyorum. Kendi sahasında iş bitirebilen bir takım olduğunu kendisinden daha üstün bir takım olan Kopenhag’dan turu içerde alarak gösterdiler. Beşiktaş’ın bu kuradan gelen takıma en fazla 1 puan vermesi gerek, aksi takdirde üçüncülük riske girebilir. Kurşunlarını içerdeki maça saklayan bir ekip için Beşiktaş hedef maçı olacaktır. APOEL ise geriye kalan 5 takım arasında bunu en iyi becerebilecek olanı. Bu sebeple ben Zürih’i, Haifa’yı, Debreceni’yi diğer takımların önüne koyuyorum.

Kura çekimi bu akşam saat 19.00’da, çekimlerden sonra bir değerlendirme daha yapabiliriz belki…

Ağustos 25, 2009

Beşiktaş 2-3 Galatasaray || A2 Ligi İzlenimleri

Filed under: Galatasaray Altyapısı, Genç Oyuncular — pclion @ 7:00 pm

A2 liginin statüsü açıklandığından beri merakla bekliyorduk ligin başlamasını, ilk maçın İnönü’de Beşiktaş-Galatasaray derbisiyle açılması ise güzel bir sürpriz oldu bu anlamda. Beşiktaşlı dostlarımızdan Salih’in daveti icabet edip İnönü’de izledik maçı, yanımda sevgili Caner Eler ve tanışıklığımız blog öncesine dayanan Ercan abi de vardı. Keyifli bir gün, keyifli bir maçtı, hakem de sağolsun oyunu hareketlendirmek için elinden geleni yaptı. Maçın sonlarına doğru karşıdan vuran güneş oruçlu bünyeye pek iyi gelmese de güzel bir akşamüstü maçı oldu, öncelikle bu keyfi benimle paylaşan arkadaşlarıma teşekkür edeyim.

Açıkçası maça pek dersimi çalışmadan gitmiştim, kim oynar kim oynamaz haberim yoktu bizden. Beşiktaş’tan da birkaç tanıdık sima hariç aşina isim yoktu. Saha içini pek iyi seçen birisi olmadığımdan oyuncuları tanımadan izledim uzun süre. Aslında bu şekilde numaralara göre takip edince daha düzgün bir gözlem yapma şansı buluyorsunuz, oyuncu ismine göre düşününce illaki birileri çekiyor sizi kendine. Kadrolar aşağıda, bakmak isteyenler için.

Beşiktaş: Umut x, Oğuz x, Sezer x, Emre x, Caner xx, Orhan xx, Cumali x, Necip xx, Erkan x, Ali x (Dk. 64 Hamdi x), Can xx (Dk. 70 Buğraç Han x)

Galatasaray: Emirhan xx, Yusuf xx, Murat xx, Emrah x, Berk xx (Dk. 82 Sinan x), Caner xx, Uğur xx, Ahmet xx, Berkin xx (Dk. 79 Emre Yüksektepe x), Emre Çolak xx, Anıl xx (Dk. 60 Cem x)

Öncelikle takımın daha önce altyapı hocalarının dillendirdiği gibi 4-3-3 türevi bir dizilişle yayılmaya çalışıyordu takım ama özellikle ilk yarıda topu ileride tutamamamız sebebiyle 4-1-4-1’e daha yakın gözüktü. Dörtlü defansın solunda Berk, ortada ise Murat Akça’yla beraber Emrah Yollu, sağda ise Yusuf Arıkan. Emrah gereksiz sert giren, kart görmeye çok müsait bir oyuncu izlenimi verdi bu maçta, Yusuf’a ise diyecek söz bulamadım. Neredeyse bütün Beşiktaş atakları o bölgeden geldi, hem top kaptırdı, hem alanını dolduramadı, hem de müdaheleleri faullüydü. Beşiktaşlılar bütün baskıyı bu bölgeden kurdular ikinci yarıda.

Takım fizik olarak Beşiktaş’a göre zayıftı, ilk bakışta Galatasaray’ın bir U20 takımı değil de bir U18 takımı olduğu izlenimine kapılabilirdiniz. Ne orta sahada, ne forvette fiziğiyle ön plana çıkan bir oyuncumuz yok, zaten Galatasaray’ın en temel sorunu bu. Her Galatasaray oyuncusunun vasatın üzerinde bir tekniği var ama bunu dengeli kullanabileceği bir fizik yapısına sahip değiller. Zaten buna sahip her oyuncu takımda ön plana çıkıyor, özellikle Berkin Arslan bu maçta dikkat çekti. Galatasaray hücumlarındaki en etkili oyuncuydu. İstikrarlı şekilde dikine top taşıyabilen, pozisyon yaratmaya çalışan tek oyuncu diyebilirim. Ara ara Emre Çolak da katıldı ona ama Emre’nin ciddi bir fizik problemi var bunu aşmadan beklediğimiz aşamayı kaydetmesi zor. A2 ligi için bile zayıf geliyor gözümüze, köpek balıkları arasında ne yapardı A takıma alınsa, düşünemiyorum bile. Ayrıca kırmızı kart pozisyonunda sinirlerine hakim olamaması da bir başka eksiydi gözümde. Rakip sert ve kırmızı kartlık bir müdahele yaptı ama senin kalkıp yumrukla karşılık vermemen gerekir böyle pozisyona. Tam vurabildi mi bilmiyorum ama önemi yok, sonuçta rakiple beraber kendisi de atıldı.

Tartışmalı pozisyonlara gelmişken söylemiş olayım, kullandığımız ilk penaltı bence penaltı değildi. Pozisyonun faul olduğundan şüpheli olduğum gibi ceza sahasının dışında gözüküyordu aynı zamanda. Takımın toparlanmasında penaltının etkisi büyük, zaten Beşiktaşlı arkadaşlar da homurdanmaya başladılar gol sonrası. Diğer pozisyonlara da o gözle baktıklarından hafif bir mahalle baskısına uğradığımı söylemek isterim. Hakemin oyuna hakimiyeti yoktu, avantajları kesti ve verdiği yanlış kararları daha yanlışlarıyla telafi etmeye çalıştı. Özellikle ikinci yarı Beşiktaş’ın baskı kurduğu bölümde faulle alınan 2. topların hiçbirini çalmaya cesaret edemedi. Murat Akça’nın kırmızı kartların hemen sonrasında kalecinin dalgınlığından faydalanıp orta sahadan attığı golde Beşiktaş’ın kırmızı kart gören oyuncusu Cumali sahanın içinden dışarı çıkmaya çalışıyordu hala, hakemin oyuncuların dışarı çıkıp çıkmamasını kontrol etmeden oyunu başlatması da hata olarak yorumlanabilir. Kısacası A2 liginde dahi sınıfta kalıyor hakemlerimiz.

Beşiktaş, Galatasaray’ın aksine 20 yaş üstü oyunculardan faydalanmayı seçip forvete Bank Asya tecrübesi olan Can Erdem’i koymuş. İlk golü bulan da oydu zaten. 10 numaralı Orhan ilk 20 dakikada savunma göbeğinin arkasına attığı ara paslarla çok büyük tehlikeler yarattı ancak maçın geri kalanında topları çok ezdi ve yanlış kararlar verdi. Sergen Yalçın’ın yönettiği bir takımda 10 numaranın bu kadar savruk oynaması da ilginç bir anektod. Beşiktaş kırmızı kartlardan daha olumsuz etkilenen taraf oldu maç içinde. Karttan hemen sonra orta sahadan gelen gol ve 2 farklı üstünlükten mağlup duruma düşmek moralleri de düşürdü haliyle. Zaten ikinci golde de büyük kaleci hatası vardı, kontrolündeki topu kaçırıp Uğur’un golüne sebebiyet verdikten sonra orta sahadan da gol yemesi tuz biber ekti performansına. Beşiktaşlı arkadaşlarımız federasyona sağlam giydirdi ama kalecileri bence maçın gitmesinin esas mümessili.

Stad atmosferinde bir PAF maçı seyretmek her daim hayalimdi ve benim için harika bir gün oldu. Bu tip bir düzenleme olursa insanların maça geleceği de uygun olmayan gün ve saate rağmen maça gelen 1500’ü aşkın insandan belli oluyordu. Futbolcular için bile bambaşka bir hava bu stadlarda maç oynamak, Florya’yla Ali Sami Yen arasında dağlar kadar fark var. Bölgesel sistem 4 devre usulü oynanıyor, bu sebeple fazlaca derbi maçı göreceğiz A2 liginde. İnönü stadında oynanmasının sadece ilk maça özel olduğunu söylemiş Sergen Yalçın, umarım bu sadece derbi maçları için de olsa revize edilir. Galatasaray ve Fenerbahçe’den de benzer uygulamalar bekliyoruz. Marmara grubu gerçekten kuvvetli ve izlenilesi takım çok. Yazı biraz uzadı, o yüzden bu kısmı başka bir yazıya erteleyeyim zira gerçekten önemli bir konu bu…

Ağustos 24, 2009

Türk Futbolunda Online Alışveriş: Gsstore.org, Fenerium.com.tr & Kartalyuvasi.com.tr

Filed under: Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Türk Futbolu — pclion @ 4:45 pm

Kulüplerimizi Avrupadaki muadillerinden birkaç adım geriye atan en önemli unsur marka değerini pazarlama ve bunu gelire dönüştürme. Özellikle uluslararası arenadaki tanınırlığını organizasyon eksikliğinden gelire dönüştürmekte yıllarca sıkıntı çeken Galatasaray sıkça eleştirilir bu konuda ki benim de katıldığım bir eleştiridir bu. Pazarlamanın ön önemli yönlerinden biri ise gelişen ve yaygınlaşan internet teknolojisiyle beraber online alışveriş oldu. Belki de açacağınız yeni şubelerden daha önemli bir yer teşkil ediyor artık internet pazarlaması. Kulüplerin bu alandaki atılımlarına biraz göz gezdirelim, deneyimlerimizi paylaşalım istedim.

Öncelikle Galatasaray Store’un resmi sitesi gsstore.org‘a göz atalım. Elbette bir Galatasaraylı olarak sık ziyaret ettiğim ve aşina olduğum bir site. Hatırlayanlarınız olacaktır, bundan yaklaşık iki sene önce Galatasaray Store’un bir sitesi yoktu ve HepsiBurada.com’un bir alt kategorisi olarak yer alıyordu. İki sene içinde kaydedilen aşama muazzam ve bence en kullanışlı store sitesi konumuna geldi gsstore.org. Hemen hemen her gün güncelleniyor ve yeni ürünler ekleniyor, store’da bulabileceğiniz hemen her ürünü internet üzerinden de alabiliyorsunuz. Özellikle bulunduğu bölgede store bulunmayan ya da istediği ürünü bulamayan arkadaşlar için bulunmaz nimet. Göze çarpan en net problem yurtdışı alışverişler için gözüken kargo ücretinin pahalı olması. Bu da hallolursa çok daha kullanışlı bir site haline gelecek. İki sene önce tişört bulamadığımız store’u düşünüyorum da sanırım hepimizin bir teşekkür borcu var bu sitede emeği geçenlere.

Hem Fenerium hem de Kartal Yuvası için söyleyeceklerim kısıtlı elbette, sonuçta o sitelerden alışveriş yapan birisi değilim. Ancak ilk izlenimlerimi paylaşabilirim bu anlamda. Fenerium‘un sitesini ben beğendim, menüleri falan kullanışlı ve gördüğüm kadarıyla kredi kartı-kargo gibi problemleri yok. Yalnız kampanya-indirim gibi konularda pek aktif değiller gibi, Galatasaray Store’da illa ki bir fırsat ürünü buluyorsunuz. Fenerbahçeli arkadaşlara sormak lazım tabii. Kartal Yuvası‘nın ise herhangi bir sitesi yok, sadece yönlendirilen bir domaini var. 2 sene önceki Galatasaray Store gibi HepsiBurada.com’da alt kategori olarak bulunuyor. Bir kere imaj olarak dahi en baştan kocaman bir eksi alıyor bu anlamda. Ürün çeşitliliği bakımından da kısıtlı gözüküyor, bu konuda da ciddi bir eksiklik var gibi. Bir arkadaşıma hediye bakmak için Kartal Yuvası’na uğradığımda internet sitesinden daha fazla çeşit görmüştüm.

Son olarak her site incelemesinde olduğu gibi alexa istatistiklerini de verelim , Galatasaray’ın internet üzerindeki aktif politikası bu alanda da kendini gösteriyor. Forumlardaki eleştirileri dahi dikkate alan interaktif yapıları bunda önemli etken. Diğer kulüplerde böyle bir mekanizma var mı, bilmiyorum. Gsstore.org’un verilerine şurdan, Fenerium.com.tr’nin verilerine de burdan bakabilirsiniz. Kartal Yuvası sadece domain olduğu için veri tutulmuyor, daha doğrusu domain üzerinden siteye giden yok gibi.

İnternet üzerinden alışveriş deneyimlerinizi paylaşırsanız, alışveriş yaptığınız sitelerin artılarını/eksilerini dile getirirseniz daha sağlıklı bir fikir oluşturabileceğimizi sanıyorum. Her türlü deneyiminizi bekliyorum…

Ağustos 23, 2009

Galatasaray 4-1 Kayserispor || ‘Ölçüsüz’ Galatasaray

Filed under: Galatasaray, Süper Lig — pclion @ 11:15 pm

Geçtiğimiz sezonun sonunda ne oynadığı belli olmayan, pozisyon üretemeyen, yarı sahayı geçemeyen bir takım görüntüsündeydi Galatasaray. Frank Rijkaard ve ekibinin elinde sihirli değnek yok, bu takımın dönüşümü zaman alacak demiştik ilk geldiğinde ancak Rijkaard, Neeskens ve teknik ekibin kalanı o kadar iyi bir iş çıkarıyor ki sihirli değnek olmadan bir takımın oyun yapısına bu kadar kısa sürede ancak bu kadar etki edilebilirdi. Bir makine düzenine doğru ilerliyor Galatasaray, kendine has setler oluşturmaya, geriden bilinçli şekilde oyunu kurmaya, topu verimli kullanmaya başlayan bir Galatasaray görüyoruz. Eksikleri var elbette ama sadece ilacı zaman olan eksikler bunlar, beraber oynadıkça aşılacak bazı alışkanlıklara ihtiyacı var takımın. Güzel günler bekliyor bu takımı.

Medyadaki algı ise bu yönde değil pek sezon başından beri, pozisyon bulan ve bunu skora yansıtan bir takım olmak kötü bir özellikmiş gibi lanse edilmeye devam ediyor. Bugüne kadar oynanan hiçbir maçın ölçü olmayacağı gibi garip bir ana fikir oluşturuldu bugüne kadar, buna Kayserispor’u da katacaklar mı, çok merak ediyorum. Ligin son üç yıldaki en defansif takımı Kayserispor’a karşı zorlanmadan 4 gol atıyorsa artık bazı tabuların yıkılması gerek. Galatasaray yeri geldiğinde maç da kaybedecektir, doğaldır ama üstüne koyan bu yapıyı yermek için saçma sapan çıkışlar yapmanın alemi nedir? Ligin bana göre en iyi 7 takımından ikisi olan Kayserispor ve Gaziantepspor’a puan vermeden rahat geçmiş bir takımın hakkını vermek bu kadar zor olmamalı.

Maça dönelim. Bu maçla beraber benim gördüğüm en temel ipucu şu. Frank Rijkaard ligin ilk safhası için ideal 11’ini belirlemiş ve bu ideal takımın arasındaki iletişimin oturması için ısrarla bu ekibi kullanacak. Ara ara da rakiplere göre diğer oyuncuları hazır tutmak ve durumlarını görmek için rotasyona giren bir takım göreceğiz. Deplasmandaki Levadia maçı böyle olur muhtemelen. Yapılan doğru mudur, bence kesinlikle. İsimler tek tek tartışılabilir, herkesin farklı bir görüşü olabilir ancak takımın bir bağ kurmasını olabilecek en kısa sürede tamamlayabilmek için en doğrusunun bu olduğuna şüphe yok.

Takım arasındaki bağdan söz ettik, bunun en önemli örneği orta sahada Mustafa Sarp ve Ayhan Akman arasında kurulmuş gözüküyor. Kağıt üstünde birçok kişinin burun kıvırıp takımın zayıf halkası olarak göreceği bu ikili takımın en verimli oyuncularından, özellikle Mustafa Sarp’ın ortaya koyduğu performans takdire şayan. 28 yaşına kadar İstanbul deneyimi olmayan bir orta saha oyuncusunun tarihin en iyi Galatasaray kadrolarından birine bu kadar iyi uyum sağlayıp yerini sağlama alması kolay görülecek türden bir olay değil. Kararları çok doğru ve basit, ayağa oynuyor ve sürekli boşa çıkıp arkadaşlarına seçenek yaratıyor. Ayrıca pek görünmeyen bir diğer özelliği de hücuma katılan arkadaşlarının arkasını toplaması. Oynayabildiği kısa süre içerisinde Tobias Linderoth’ta gördüğümüz bu özelliği Mustafa’da görmek beni şaşırttığı kadar sevindirdi de. Keşke bir 3 sene kadar önce alsaymışız diye geçmiyor değil aklımdan.

Yeri gelmişken, Sabri Sarıoğlu’nun hakkını teslim edeyim. Sabri’yi sağ bekin temel gerekliliklerini yerine getirmeyen bir oyuncu olarak görürüm ve bu nedenle sıkça eleştiririm. Bu maçta görevini özellikle ilk 75 dakika layıkıyla yerine getirdi. Hücum performansından söz etmiyorum, o inişli çıkışlı olur ancak aynı zamanda asli görevlerini de aksatmamayı başardı Sabri. İlk yarıda girdiği ters kademeler çok önemliydi, doğru zamanda doğru yerde olmayı başardı. Son 15 dakikada bir-iki pozisyon hatası yaptı ama skorun rahatlığına verip fazla önemsemedim. Bu maçta alkış tuttuğum oyunculardan biri oldu Sabri. Diğer bekimiz Hakan Balta ise malesef sakatlandı, inşallah ciddi bir şey değildir. Yerine giren Uğur Uçar’ın sağ bekin olduğu kadar sol bekin de alternatifi olduğunu söylemiştik geçtiğimiz yazılarda, o da sol tarafta fazla sırıtmadan oynayabileceğini gösterdi bizlere. Türkiye’de defans hattında birden fazla mevkiide oynayan oyuncu sayısı çok az. Altyapıdaki stoper tecrübesini de unutmamak gerekir.Uğur Uçar bu anlamda bir jokere dönüşebilir zamanla.

Hücum hattında ise işler yolunda ve gördüğümüz kadarıyla bu derinlik ve kalitedeki bir hatta kolay kolay sıkıntı yaşamayacağız. Milan Baros’un bugünkü performansı kanat-forvetler ve serbest oyun kurucu Arda Turan’la uyumu açısından da oldukça önemliydi, özellikle Arda’nın Baros’a servis ettiği pozisyonlar tekrar tekrar izlenmesi gerekiyor. Dördüncü golde geçen sene Galatasaray’ı Avrupada yıllar sonra başarılı kılan Lincoln-Baros uyumunun izlerini gördüm, inşallah bu yönde gelişmeye devam eder bu ikili arasındaki trafik. Gaziantespor ve Denizlispor maçlarında gördüğümüz en önemli sıkıntıların başında geliyordu bu, Kayserispor maçı bunun kronik bir arıza olacağı yönündeki şüphelerimi büyük ölçüde kaldırdı açıkçası.

Elano bugün bir vites daha atıp 45 dakika oyunda kaldı ve siftahı yıllardır özlemini çektiğimiz güzellikte bir şutla yapmayı başardı. Cepheden bu kadar güzel bir şut golü görmeyeli uzun süre olmuştu, maç sonu sohbetinde bunu konuştuk arkadaşlarla. Kewell’ın Bordeaux’ya attığı gol yazılabilir belki bunun yanına ancak o biraz daha farklı bir goldü, hem açısı hem de vuruş stili bakımından. Elano topu vurduğu an gol diye ayağa kalkmıştım bile, o derece enfes bir şut çıkardı sol ayağından. Eminim benle beraber tüm futbolseverler memnundur böyle bir golü izlemekten. ‘Temposuz’ Elano, Deivid’den kötü Keita’yla beraber takıma kısa sürede uyum sağlayacak gibi görünüyor.

Kayserispor tarafında ise gereksiz bir sertlik vardı ve hakem Halis Özkahya sağolsun bunu teşvik etmek için elinden geleni yaptı. Bu kadar tek taraflı sertlik varken uyarıların bu kadar hafif kalması şaşılacak şey. Bizim hakemlerimiz sarı kartın sadece ceza sahası içinde yere düşen ya da itiraz eden oyunculara kullanılabileceğini düşünüyor galiba. Cana kasteden iki tekme atmadığınız sürece kart görme ihtimaliniz yok. Sertliğe müsamaha tanınır denilen Premier Lig’de Cangele ilk yarıyı çıkaramazdı şu haliyle. Defansif kimliğinin yanına hakemlerin zaafından da faydalanan bir sertliği de eklemiş Kayserispor. İki pas yapan her oyuncuya krampon gösteren oyuncular var Kayserispor’da.

Son olarak bir de Ariza Makukula’ya bakmak gerek. Attığı iki golle maça damgasını vuran oyunculardan biri oldu Portekizli oyuncu ancak iki pozisyonu izlesem ve hangisi rakip kaleye atmıştır diye bir soruyla karşılaşsam muhtemelen kendi kalesine atttığı ikinci golü tercih ederdim. Yaptığı koşu, vuruşu tam bir forvet koşusu. Şaka bir yana, fiziğiyle gerçekten bu ligde birçok takımın başına bela olacak izlenimi verdi bana Makukula, kesinlikle bir Aghahowa performansı beklemiyorum ondan.

Ligdeki 3 maçta, 3 galibiyet ve 11 gol. Bu atılan 11 golün takım içerisinde paylaşıldığını da düşünürsek Galatasaray’ın hücum performansı son yılların en iyisi olmaya aday. Ankaraspor ve Beşiktaş maçlarından sonra bu performans üzerinde daha derin ve detaylı yargılarda bulunabiliriz ama şimdiden iyi bir Galatasaray’ın yolda olduğunu söylemek kahinlik olmaz bana göre…

Older Posts »

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.