PCLioN FC

Ağustos 6, 2009

Galatasaray 6-0 Maccabi Netanya

Filed under: Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi — pclion @ 8:55 pm

Galatasaray’ın son ‘resmi hazırlık maçı’ olmasını bekliyorduk ama ilk 6 dakikada gelen iki gol işi hazırlık maçı ciddiyetinden bile uzaklaştırdı, daha doğrusu Netanyalı futbolcuların futbol oynama isteğine darbe vurdu. Galatasaraylı oyuncuların gayet ciddi olduğu, Frank Rijkaard’ın gözüne girmek için elinden geleni yaptıkları skordan ve oyundan gayet net biçimde belli oluyor zaten.

Bu maçı konuşacaksak önce Aydın Yılmaz’dan başlamamız gerekiyor. Yıllar sonra gelen bir Konya maçı mı, yoksa sol kanadın kerameti mi bilmem ama Aydın’dan senelerdir ne bekliyorsak bugün onu yaptı fazlasıyla. Doğru yerde top sürdü, doğru yerde orta yaptı, doğru yerde koşu yaptı. Bugün resmi 3, gayriresmi 3,5 asist yaptı ve bunların ikisi çizgiye inip içeriye çevrilen toplardan, diğer ikisi net, sert ve kavisli ortalardan geldi. Bir kanat oyuncusunun yapması gereken her şeyi yaptı gerçekten.

Nonda’ya yaptığı asisti ayrı bir yere koyalım zira o pozisyonun gerçekleşmesini sağlayacak oyuncu sayısı Galatasaray’ın şu inanılmaz hücum rotasyonunda bile çok az. O kadar iyi hızlanıp o topu düzgün bir pasla içeri aktarabilecek tek oyuncu Keita’dır belki. Aydın geri döndü diyebilir miyiz, henüz çok çok erken. Aydın’ın sorunu bunları yapamamak değildi zaten, sadece bunları yapabildiğini hatırlattı bizlere. Aydın bu kararları her zaman doğru veremiyor, hatta çoğu zaman doğru veremiyor, fizik olarak düşük oynuyor ve sorumluluk almaktan kaçıyor. İstikrarsız denir Aydın için ama bu konularda malesef inanılmaz bir istikrar içindeydi. Rijkaard’ın son şansı olduğunu anladığı için mi bilmem ama Aydın Yılmaz futbol oynamaya karar vermiş gözüküyor. Devamını getirebilecek mi, beklemek lazım.

Aydın’ın asistleri üzerinden devam edelim. Galatasaray’ın yeni sisteminin en önemli öğesi olan kanat-forvetlerin nasıl oynaması gerektiğini gösterdi bugün Abdul Kader Keita. Aydın’ın ters ayakla soldan kestiği isabetli ortaya yaptığı vuruş muazzamdı. Arda Turan da Harry Kewell da o topa o kadar net bir vuruş yapamazdı sağda oynasa. “Lyon’da kaç maç oynamış” gibi gerçeklerden uzak eleştirlere kulak asılmaması gerektiğini bugün net bir biçimde gördük. Keita’nın bu sistemde formunu tekrar üst seviyeye çıkaracağı konusunda güvenim tam. Sağ tarafta formayı kimseye vereceğini sanmıyorum. Arda, Kewell, Aydın, Serdar. Sol taraf için inanılmaz bir mücadele bekliyor oyuncuları, tabii ortadaki ikiliden birinin Elano olmayacağını varsayıyorum.

Ortadaki ikili için de aday bol, Barış Özbek de formayı istediğini net bir biçimde koyuyor ortaya. Her zaman dediğim gibi, takım düzeni işlediği zaman Barış inanılmaz verimli bir oyuncu. Şut atıyor, koşu yapıyor, alanı kapatıyor, top kapıyor. İkincil ataklara dikkat ederseniz hep ondan başladığını görürsünüz, inanılmaz bir ribaund sezgisi var. Ancak oyunu rakip yarı sahada oynayamadığınız zaman Barış da sıradanlaşıyor ve rolünü kaybediyor. Bence Topal ve Linderoth’un defansif orta saha görevini yapacağını düşünürsek ikinci orta saha oyuncusu için Ayhan’ın yeri garanti değil, Barış bu kadar istekli olduğu sürece formayı kaptırmaması için çok çabalaması gerekecek Ayhan’ın.

Arda’nın 10 numaranın kerametiyle korner virtüözüne dönüşmesi, Nonda’nın fırsattan istifade istatistik kağıdına abanması kayda değer diğer notlarda maçtaki. Bir de mor forma var tabii. Arkadaşım maçın başında oyuncular terleyince formanın bozulduğu yönünde bir uyarıda bulundu, baktım hakikaten öyle. Onun dışında fazla gözümü tırmalamadı ama yine de bir deplasman forması olduğunu unutmamak gerekiyor, turuncuda da aynı gazla sezona girip Kadıköy deplasmanı sonrası formayı rafa kaldırmıştık. Böyle tutarsızlıkları bu sene görmesek, 3-4 haftada bir giyip formayı hatırlatsak daha iyi bir iş çıkarılır diye düşünüyorum.

Son olarak Uğur Uçar’ı ekleyeyim ucundan kıyısından. Şu takımda tarafsız gözle bakamadığın kim var deseler Uğur derim herhalde. Çok yakışıyor Galatasaray forması, formanın hakkını da fazlasıyla veriyor. Onu savunma beki diye yaftalayanlara aklıyla, hırsıyla, doğru paslarıyla ‘hücum beki nasıl olunur’u gösteriyor. 3 numarayı görmekten ben mutluyum sahada, umarım formasını tekrar geri alır…

‘Bayrak Adam’ Tugay Kerimoğlu & Galatasaraylılık

Filed under: Galatasaray, Türk Futbolu — pclion @ 4:15 pm

Geçtiğimiz sezonun son maçı olan Sivasspor maçına ona veda etmek için gitmiştim arkadaşlarımla. Adı anons edildiğinde avuçlarım patlayana kadar alkışladım ve adını haykırdım diğer Galatasaraylılarla beraber. Galatasaray ve vefa kelimeleri sıklıkla yanyana anılır olumsuz anlamda ama genel kanının aksine hataları olsa da Galatasaray’ın oyuncularına karşı en sorumlu kulüplerden biri olduğunu düşünmüşümdür her zaman. (Bunu daha sonra açarız.) Tugay Kerimoğlu’nun Sami Yen’deki vedasında ise bunu taraftarıyla birlikte yapabilmeyi ilk kez akıl etti yönetim ve görenlerin bir Premier Lig maçı öncesinden sanacağı o güzel görüntüler yaşandı.

Ancak bu güzel veda Galatasaray taraftarında büyük bir beklentiyi de beraberinde getirmiş olacak ki dün yayınlanan röportajındaki bazı detaylar büyük bir çoğunlukta hayal kırıklığı yaratmış. Bunların en başında ısrarlı sorulara rağmen Galatasaraylıyım ya da başka kulüpte görev almam dememesi geliyor. Ancak unutmamalıyız ki Tugay Kerimoğlu’nun burda özellikle vurgulamaya çalıştığı şey Galatasaraylı olmadığı değil, bu işe profosyonel bir meslek olarak baktığıdır. Zaten Tugay Kerimoğlu’nu bulunduğu noktaya getiren de tam olarak bu değil miydi? Tugay’ın Galatasaraylı olduğunu bilmeyen yok zaten, özellikle Galatasaray’da oynadığı dönemde Fenerbahçe’ye transfer olacağı dedikoduları üzerine kapalının önüne gelip “Hiçbir yere gitmiyorum!” diye haykırması dilden dile anlatılır. Harry Kewell transferinde de önemli rol oynamıştı Tugay, Kewell’a Türkiye ve Galatasaray hakkında olumlu referans veren kişiydi. Hatta Kewell’ı kulübe önerenin de o olduğu söyleniyor.

Tüm bunlardan bağımsız olarak üzerinde durmamız gereken bir konu var ki o da taraftardaki bitmek tükenmek bilmeyen bayrak adam yaratma arzusu. Herkesten bir Metin Oktay, bir Gündüz Kılıç olmasını beklemek o kadar yanlış bir beklenti ki bu hem oyuncuları hem de taraftarı baskı altına alıyor ve olması gerekenden daha fazla anlam yüklüyor bu ilişkiye. Halbuki biraz rahat bırakılsa Galatasaray’dan zaten bayrak adamlar çıkacaktır, Galatasaray’ın hiçbir zaman böyle bir problemi olmadı. Olması gerekenden erken ve fazla kişiye bu misyonu yükleyince hayal kırıklıkları da böyle büyük oluyor işte.Tugay Kerimoğlu da bir Metin Oktay olmasın arkadaşlar, bırakın o da Galatasaray’ın yetiştirdiği büyük bir değer olarak kalsın. Bunun için de Tugay’a kızmak da bir o kadar yersiz ve yanlış. Bırakın, bu takımda 11 tane Metin Oktay olmasın, bir kere bile Galatasaraylıyım demese bile gücü tükenene kadar müthiş bir istekle mücadele eden Servet Çetin’ler, Hakan Balta’lar da yer alsın takımda. Milan’da herkes Baresi değildi, Maldini değildi ama bayrak adamların kulübü olarak anılır bugün bile. Türkiye’de bu kültüre sahip en önemli kulüp Galatasaray’dır ve bunu koruyacak duyarlılığa da sahiptir. Tugay Kerimoğlu apayrı bir misyonun bayrak adamı, ona da saygı duyulması ve takdirle karşılaması gerek. Şu yukardaki kareyi bizlere yaşatan adamdır Tugay Kerimoğlu ve özellikle söylemekten kaçınsa da iyi bir Galatasaraylıdır. Benim Tugay’a olan sevgimden, saygımdan eksilen bir şey yok şu röportaj sebebiyle, bence hiçbir Galatasaray taraftarının da olmamalı…

Galatasaray Dergisi & Milliyet Pazar

Filed under: Blog, Medya — pclion @ 3:00 pm

Bugünü blogun reklamını ayıracağız gibi, görünen o. Az önce Galatasaray dergisinin Ağustos sayısında blogdan bahsedildiğini öğrendim. Yazılan sözler o kadar güzel ki duygulanmamak, gururlanmamak elde değil. Blogun doğum günü için bundan daha güzel bir hediye olamazdı, Mehmet Şenol abimize ve tüm Galatasaray dergisi ekibine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bir arkadaşım scan edip gönderdi sayfayı, yazılanları buraya da aktarayım.

Sevgili arkadaşımız Uğur Karakullukçu’nun Galatasaray ağırlıklı müthiş blogu. Genç yaşına rağmen yazıları ve birbirinden ince analizleriyle genç kuşak Galatasaraylı yazarlar arasında giderek sivrilmeye başladı, haberiniz olsun. Takip etmeden olmaz.Bir diğer medya geri dönüşü ise geçtiğimiz haftasonu yayınlanan Milliyet Pazar’dandı. Bülent Timurlenk’le futbol blogları üzerine yapılan sohbetin yanında ‘Blog yazarları ne diyor?’ bölümünde bizim de görüşlerimize yer verdiler. Hoş, 5-6 paragraf yazı göndermiştik yazılanlardan çok hit bilgilerimizi geçmişler. Yine de güzel bir şey tabii insanın adını orda görmesi.

Reklamlar bitti, yazılara geri dönelim artık…

1 Sene, 365 Gün, 828 Yazı…

Filed under: Blog — pclion @ 12:45 pm

İnsanın kendini ya da kendi ürettiği bir şeyi anlatması zordur derler ya, hakikaten öyle. Çeşitli forumlarda başlayan futbol yolculuğumuza geçtiğimiz sene bugün blog tutarak devam etmeye karar vermiştim ama aklındaki bu muydu derseniz evet diyemem. Başlangıçta sadece forumlardaki yazılarımı arşivlediğim yer olarak düşündüğüm, adı üstünde fazla kafa yormadan ilk aklıma geleni yazdığım bu blog ben yazdıkça büyüdü, büyüdükçe siz okudunuz. Okundukça ben daha çok yazmaya, yazdıklarımın daha iyi olması için üstüne düşmeye başladım ve bugüne geldik.

1 sene içinde tam 828 yazı yazmışız, bunların çoğunda da herhangi bir görselle geçiştirmeyip altına meşrebimizce bir şeyler karalamışızdır. Dikkat aralığım pek yüksek değildir benim aslında, dönüp şu bloga bakıyorum da gerçek bir motivasyon olmadan yapılacak iş değil hakikaten. Ben biraz şanslı blog yazarlarındanım, benden önce tek yorum almadan bu işi götüren Aceto’nun, Dutchman’in, Borges’in, Tardini’nin, Lambuja’nın, Noat Samisa’nın arkasından geldim. Blog kültürü daha oluşma aşamasındayken bunu anlamayan, takımıyla ilgili beğenmediği bir şeyi okuduğunda küfürler eden insanları onlar çektiler. Ben yeni yeni yazmaya başladığımda blog okuyan, blogların ne olduğunu bilen insanlar zaten vardı, ben yazdıkça beni de okumaya başladı bu insanlar. Bugün az çok okunan bir bloga sahipsem bunda yukarda saydığım isimlerin de payı vardır. Salih’i bir kenara ayırıyorum zira beni blog tutmaya teşvik eden, ilk adımı atma cesaretini göstermemi sağlayan kişidir kendisi.

Bloga hatrı sayılır bir zaman ayırıyorum, emek sarfediyorum belki ama blogun bana geri dönüşü tahminimden de öte oldu bu bir sene boyunca. İki-üç yorum gelsin, yazdıklarım okunsun diye beklerken hayranı olduğum insanlarla tanışmamı, aynı masaya oturup konuşabilmemi sağladı bu blog bana. Ulusal bir kanalda fikirlerimi ifade edebilme şansına sahip oldum bu sayede. Yorumlarla ya da mail yoluyla teşekkür edenler, beğenilerini sunanlar oluyor bazen yazılar için. Benim de sizlere teşekkür etmem gerek aslında…

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.