Maçtan galiba bir yarım saat önceydi. Eski Açık durmaksızın ‘Servet Çetin’ diye bağrıyor ancak beklediği karşılığı alamıyordu. Yeni bir çağrılma-gitmeme krizi mi var diye düşünürken bir süre sonra takımların ilk 11’leri okunmaya başlandı. Kaleci Leo Franco, ardından 2 numarayla Emre Güngör. Servet yok galiba diyorum, ardından 3 numarayla Uğur Uçar anons ediliyor. İşte şimdi bu maç izlenir derken bir süre sonra Emre Aşık ve Volkan Yaman’ı da duyunca hafif bir şaşkınlıkla beraber bir gülümseme yerleşti suratıma. Böyle bir hamleyi Frank Rijkaard’dan başkası yapabilir miydi diye düşündüm, son senelerdeki teknik direktörlerimizi de hatırlayarak. Kadrolar açıklandıktan sonra etrafta salyalar saçarak küfreden adamlar da görmememiz Rijkaard’a taraftarın net bir şekilde güvendiğini gösteriyor bu anlamda.
-Uğur—Güngör—Aşık—-Volkan–
———–Sarp—-Barış————
Takım maça başladığında korkmaya gerek olmadığını ilk 10 dakika içinde Denizlispor’a ‘atak başlangıcı’ imkanı bile tanımayarak gösterdi, zaten Denizlispor’un da karşılık verecek gücü yoktu. Onlar için olabileceklerin en iyisi oldu ve maçtaki tek gol pozisyonlarını gole çevirip öne geçtiler. Bugün bu sahadan puan çıkarma ihtimalleri varsa o da o gole bağlıydı ama gol bile yeterli olmadı. Volkan Yaman-Emre Güngör ortak yapımı golü bir kenara koyarsak ben savunma bölgesi de dahil sahada sırıtan bir takım görmedim. Yukardaki dizilişe bakınca zaten defansif görevlerini aksatmaması gereken bu 6 oyuncunun bir arada oynamayı bırakın, ilk 11’de oynamışlığı bile sınırlı. Buna rağmen sırıtmamaları çok önemliydi.
Maç sonrası Lig TV’nin istatistiklerine baktım, takımın en iyi beş pasöründen dördü bu altılıdandı ve zirvede sağ bek Uğur Uçar vardı. Hem Galatasaray TV’deki programda, hem de burdaki yazılarımızda Galatasaray’ın oyun planının topu beklere yayıp oyunu ordan başlatmak üzerine kurulu olduğunu söylemiştik. Gaziantepspor maçında Hakan Balta ve Sabri en çok topla oynayan oyunculardandı bu fikrimize paralel olarak. Bu maçta ise Volkan Yaman bu planın sol tarafta işlememesinin en büyük sebebiydi. Yenilen goldeki payı bir kenara, bu kadar pas ve pozisyon hatası yapan bir futbolcuya Frank Rijkaard’ın tahammül etmesi gerçekten zor, zaten oyundan alınan tek defans oyuncusu olması bunu ortaya koydu yeterince. Hakan Balta’nın gözünü seveyim diyorum, başka bir şey demiyorum. Uğur da oynadıkça üstüne koyabileceğini yeniden gösterdi bizlere. Bence bu sisteme çok uygun bir oyuncu ve sağ bekte tercih Sabri olsa bile bu defans hattında süre alacak oyunculardan biri olacak Uğur. Onu sol beki yedeklerken de görürsek kimse şaşırmasın.
–Keita—————Kewell–
———Milan Baros———-
Bireysel değerlendirmelere bir ara verelim ve başlığa tekrardan göz atalım. ‘Duran top ve hareketli takım’. Burda ne demek istediğimi biraz açmak istiyorum müsadenizle. Duran toptan başlayalım. Her maç yazısında istisnasız olarak değindik bu konuya ancak her zaman bunun geçici bir form grafiği olup olmadığı konusunda soru işaretleri de bırakmıştık bu yorumlarımızın yanına. Benim bugün izlediğim duran top organizasyonları ise kullanan becerisinden ibaret değildi, kesinlikle planlanmış ve çalışılmıştı. Öncelikle içeriye doğru kavisli kesiliyor bütün toplar ve bu vuruşları ters ayaklı oyuncular kullanıyor. Sağdan Kewell, soldan Arda Turan. Eğer Kewell ilk 11’de çıkmazsa sağdan kimin kullanacağı şüpheli olsa da (Hakan?) yapılacak ortanın türüne önem verildiği her halinden belli oluyordu topların. Elano da gelince bu organizasyonlar daha da oturacaktır ki Hagi’den beri bu konudan muzdarip olan bir takımın taraftarları olarak bundan iyi bir haber alamazdık herhalde.
Bugünkü Galatasaray ile geçen seneki Galatasaray arasındaki en önemli fark ise dizilişten ziyade top alışverişindeki düzendir bence. Geçtiğimiz sene takımı yakan, pozisyon üretmesini engelleyen en önemli sıkıntı pası alan-veren de dahil herkesin statik olmasıydı. Bu sene ise başlangıçtan itibaren hareketli top kullanıyor, alıyor, veriyor ve bunu belli bir düzen içinde yapıyorlar. Bekler, orta saha, Arda Turan ve ileri üçlü. Galatasaray’ın temel varyasyonu bu olacak sezon boyunca. Aslında geçen seneki takım özellikle ilk yarıda pas alışverişi konusunda belli bir ilerleme sağlamıştı, o takımın mirası da Rijkaard faktörünün kısa sürede uygulamak istediklerini kabaca sahaya yansıtabilmesini sağladı. Bence şu kısa süre içinde muazzam bir gelişmedir hayatımda gördüğüm en durağan takımdan şu takıma evrilmek. Gerçi futbolun rakiple oynandığını da unutmamak gerekir, sizi bu anlamda rahatsız edecek, bozacak bir rakiple oynadığınızda ne yapabildiğiniz önemlidir esasen, benim merak ettiğim konu bu. Rakipten bağımsız bir pas trafiği oluşturabilmek mesele, Galatasaray bunu hazırlayabildiği zaman (ki bu uzun bir süreç) arkamıza rahatça yaslanıp keyifle izlediğimiz bir takım haline gelecek.Aslında yazıyı burda bitirecektim ama birkaç ufak nokta dikkatimi çekti, onları söylemeden geçmeyeyim dedim. Öncelikle uyarıları bir bayanın anons etmesi güzel düşünülmüş, söylenen her ne olursa olsun ıslıklanma refleksinin bir nebze önüne geçecektir bu. Takımın yaydığı olumlu havayla beraber biraz daha coşkulu tribünler vardı ama Eski Açık-Kapalı değişikliğin etkisini sezemedim açıkçası. DJ’imiz de playlistini değiştirmiş sonunda, hayırlı olsun. Kewell’ın golünden sonra Daddy Cool çalmayı da o akıl ettiyse ilk lig maçı için benden tam puan aldı kendisi.
Son olarak parçalının altına kırmızı şort giyilmesi var, belki dikkatinizi çekmiştir. Parçalının iki alternatif şortla bildirilmesi güzel olmuş zira beyaz şort sebebiyle beyaz deplasman formasıyla gelen takımlara karşı parçalı giyememe durumumuz vardı, bunun önüne geçilmiş bu sezon. Ayrıca formalarla ilgili güzel bir not daha. Geçtiğimiz günlerde dördüncü formamız olan düz kırmızıyla ilgili bir şeyler yazmıştık. Kasım ayında çıkacağıyla ilgili bir şeyler duymuştum, bugün teyid ettirme şansı buldum bu bilgiyi. Merak edenler için geçmiş olayım…