PCLioN FC

Ağustos 2, 2009

TFF Süper Kupa: Beşiktaş 0-2 Fenerbahçe

Filed under: Beşiktaş, Fenerbahçe — pclion @ 8:45 pm

Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin ikinci kez karşılaştığı Süper Kupa finalinden galip çıkan taraf yine Fenerbahçe oldu bu akşam. Türkiye Kupası finalisti olarak Süper Kupa maçına çıkması bana göre pek mantıklı olmasa da bu akşam maçı kazanan taraftılar ve kupanın yanında bir tebriği de hak ediyorlar. Aslına bakarsanız maçın bir derbi karşılaşması olması dışında sezon öncesi hazırlık karşılaşmalarından biri olarak değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. İki takım da henüz form tutma ve takım kimliğini oturtma evresindeler, çok büyük anlamlar çıkarmanın gerçekçi olmayacak pek. Yine de iki takım hakkında bazı soru işaretlerimizin kısmen yanıt bulduğunu söylemek mümkün. Bunlara bakalım biraz.

Beşiktaş’ın önündeki yol haritası şampiyonluk geldiğinden beri belli ve Mustafa Denizli de rotadan fazla sapmamaya özen göstermiş gibi. Geçtiğimiz sezondan farklı dört ilk 11 oyuncusu olmasına rağmen Beşiktaş bizlere geçen seneki takımın üzerine koymaya çalıştığını, yapıyı fazla bozmadığını gösterdi. Yine rakiplerine göre daha sert bir ekip olarak uzun maratonda başarılı olmak Beşiktaş’ın temel stratejisi olacak. Bu sıra 4-3-3 ve varyasyonlarını konuşmak çok popüler ve Mustafa Denizli de bu tartışmalara yeni bir açılım getirme arzusunda anlaşılan. Nobre’yi merkez forvet olarak kullanan, kanatlarda ters ayaklı Bobo ve Tello’yu içeri sokmaya çalışan, oyun kurucu pozisyonundaki Yusuf’la pozisyon yaratan bir sistem denedi bu akşam Beşiktaş. Zamanla sağ forvete Nihat Kahveci ve Filip Holosko geçecek gibi, bu akşam da oyuna sonradan dahil oldular zaten. Fenerbahçe’nin gelen golü sonrası Holosko üzerinden bir şeyler yaratılmaya çalışıldı ama bireysel denemeler pek sonuç getirmedi.

Beşiktaş’ın bu düzeni kağıt üstünde iyi gibi görünse de geçtiğimiz sezondan kalma kötü alışkanlıklarının devam ettiğini söylemek mümkün. Golü yedikten sonra pas trafiğini tamamen kaybettiler ve Fenerbahçe’nin insafına kaldılar. İkinci golün gelmesi de bu yüzden zaten. Sivok’un elle topa atlayışı acemice bir hareketti ve maçı Fenerbahçe’ye o dakikada teslim etti Beşiktaş. Geri dönüş için reaksiyon dahi veremediler. Beşiktaş adına düşünülmesi gereken en temel nokta buydu.
Fenerbahçe geçtiğimiz sezondan biraz daha sert bir takım olma çabasında ki Daum’un getiriliş amacı buydu zaten. Bu sertliği sağlaması için bir defansif orta saha ve sol kanat transfer edildi. Cristian’ı açıkçası tam çözebilmiş değilim, kafamdaki soru işareti devam ediyor o anlamda. Andre Santos spiker tarafından pek beğenilmediyse de yararlı bir oyuncu olacağının sinyallerini verdi, özellikle arkası dönük top kontrollerini çok beğendim. Uğur Boral gibi istikrarsız bir kanat oyuncusundan sonra o bölgeyi kapatabilecek bir oyuncu transfer etmiş Fenerbahçe. Beklentileri yine de çok yüksek tutmamak lazım, sonuçta Türkiye ligi o kadar kolay uyum sağlanabilecek bir lig değil, özellikle Güney Amerika’dan geliyorsanız. İki oyuncuyu da en az üç-dört kez ciddi maçlarda izlemek gerek somut bir kanaat oluşturabilmek için.

Maça dönelim tekrar. Fenerbahçe kimlik değiştirmeye çalıştıran bir takım olsa da kadronun büyük ölçüde aynı olması geçen seneki oyun karakterinin hala silinmediğini gösteriyor. Ne diyorduk geçen sene Fenerbahçe için, oyunun kontrolünü yalnızca kendine denk takımlara karşı öne geçtikten sonra alabiliyor, oyunu bu anlarda domine edebiliyor. Bu maçta da bu karakterini ortaya net bir biçimde koydu ve gelen penaltı golünden sonra sürklase etti. Nihat’ın frikiğinde penaltı düdüğü Fenerbahçe’nin aleyhine de çalınabilirdi ama futbolun kendisi bu zaten, saha içinde sadece futbolcular yok, tek değişken topun peşindeki 22 kişi değil. O yüzden sonuca takılmadan ortadaki oyuna bakmak gerek…

‘A2 Ligi’ Devri

Filed under: Galatasaray Altyapısı, Genç Oyuncular — pclion @ 4:30 pm

Federasyonun en doğru icraatlarından birisi oldu PAF ligini yeniden yapılandırmak. Federasyonun temel görevi aslında ligin yapısındaki eksiklikleri tamamlamak ancak bizde federasyonlar da kulüp başkanlığı mantığıyla yönetildiği için görev tanımıyla pratikteki yönetim arasında farklar var. Geçtiğimiz sezon bir başka statü düzenlemesiyle de Bank Asya takımlarına belirli yaşın altındaki yabancı oyuncuları oynatabilme fırsatı verilmişti ve bunun olumlu izlerini geçen sezon Bank Asya’da gördük. Süper Lig seviyesindeki takımlarımızda dahi oynayabilecek oyuncuları seyretti Bank Asya takipçileri, uygulama oturdukça daha iyi yabancıların yolu da açılacaktır.

PAF liginin eksiklikleri ise çok daha netti. Bir kere belirli ölçülerde serbest bırakılması gereken yaş kısıtlaması geçtiğimiz sezonlarda daha da sıkılaştırıldı ki bu da henüz 19 yaşındaki oyuncuların ya kendilerini A takıma atmaları ya da kulüp bulmaları gerekliliğini beraberinde getiriyordu. Ayrıca zirve ligimizin aksine fizik olarak çok düşük seviyede maçlar oynanıyordu PAF liginde, bunun eksikliği de A takıma yükselen hemen her oyuncuda rahatlıkla görülebiliyordu. Ligin daha ciddi bir statüye kavuşması bu fizik mücadeleyi de beraberinde getirebilir.

20-23 yaş arası üç oyuncunun da bu maçlarda mücadele edebilecek olması yeni statünün en önemli düzenlemesi konumunda. A takımla antremanlara çıkan ancak A2 takımıyla maç yapan oyuncular görebiliriz bundan sonra. Ayrıca uygulamaya A takımdaki yabancılar da dahil edilmiş. +2 kontenjanına yapılan transferlerde 23 yaş altı yabancıları görmemiz sürpriz olmayacak. Bank Asya’daki uygulamanın da paralelinde zirve takımları yeni bir strateji izleyebilirler. Galatasaray’ın 2000’lerin başında yaptığı Bruno transferi, Fenerbahçe’nin geçtiğimiz sezonlarda denediği Edmar tekrar bir model olarak ortaya çıkabilir.

Bir de altyapı oyuncuları açısından bakmak gerek elbette. 89’luların yaşadığı ciddi sıkıntıyı bu sezon 90’lıların yaşamayacak olması iyi haber zira U19 ligi niteliğindeki PAF ligi U20 ligine dönüştürüldü bir anlamda. Bunun yanı sıra 3 oyuncunun da dışardan oynayabilmesi A takıma yükselişlerde bu oyuncuların şansını arttıracaktır. 3 oyuncu bence yetersiz bir rakam ama hiç yoktan iyidir diyebiliriz yine de. Özellikle bu sezon Gökhan Öztürk’te yaşanan ikilem bu kadar uç bir problem olarak karşısına çıkmayacak takımların.

Ayrıca maçlar Salı ve Çarşamba günleri oynanacak ki bu da yayın imkanlarını ve ilgiyi arttırabilecek bir unsur. Benim arzum lig maçlarından 3 saat önce stadlarda oynanılması yönündeydi ama bunun ülkemizde uygulanması pek de kolay değil, TSL seviyesindeki stadların bile durumunu düşününce iki maç üst üste oynanmasına izin verilmeyecektir. İngiltere’deki Rezerv lig ciddiyetinde bir lig görmemiz pek olası değil ama umarım maçların kötü koşullardaki tesisler yerine imkan varsa stadlarda oynatılması yönünde bir adım da gelir.

Statünün tamamı şurda, detayları öğrenmek isteyenler için. Uygulamayı gördükten sonra artılarını ve eksilerini tekrar konuşuruz blogda…

Galatasaray Forma Fontları

Filed under: Galatasaray — pclion @ 11:00 am

Elano transferi hemen her Galatasaraylı mutlu edecek türden bir transferdi şüphesiz ama onun imza töreninde mutluluğumu bir kat daha arttıran bir ayrıntı vardı, o da senelerdir kurtulamadığımız, kırtasiye yapıştırmalarından hallice fontlarımızın yerini okunaklı, çerçeveli beyaz fontlarımız almış. Belki abartıyorum gibi gelecek ama senelerdir her gördüğümde lanet ettiğim bir detaydı şu fontlar, siyah olması yetmiyormuş gibi bir de parlak ve buruşuktu. O fontu Galatasaray’a iki sene dayatanların aklından şüphe etmek gerek, göz var izan var. Galatasaray gibi bir kulüp için bu kadar zor olmamalı bu detaylar, hazırlık maçı yaptığımız amatör kulüplerin fontlarına bile imrenir hale gelmiştik. Baros’un imza töreni fotoğrafı aşağıda, aradaki farkı görmemek mümkün değil.

Neyse, geç de olsa sesimiz duyuldu bir şekilde, önemli olan bu. Geçen seneki forma serisi üzerine ne güzel dururdu şu font diye söylemeden edemiyorum, eğer imkan varsa bastırmayı isterim eski formalarıma bu fontu…

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.